.
(http://s16.postimage.org/93l58kvh1/mer_boroval.jpg)
Ne Bu Şiddet Bu Celal...
Yaz sıcakları mı insanların başına vuruyor diyeceğim ama kış gününde de aynı celallenmelere pek çok yerde rastlamak mümkün. Avcılıktı, MAKtı derken nereden çıktı şimdi bu diye düşünebilirsiniz. Söyleyeyim; sondan başa doğru bir takım da örnekler vereyim. Birkaç gün akşam sabah üst üste televizyon ekranlarında görmüşsünüzdür polislerin bir adamı dövüşünü. İnanılması güç, bir hırs ve sinir ile dövüyorlar adamı. Polis hırslanamaz, sinirlenemez, böyle bir şeye hakkı yoktur, zira devleti temsil etmektedir orada, kendi şahsı adına hareket etme hakkı yoktur. Devlet vatandaşın hizmetindedir. Polisin kendisine davranışı karşısında zıvanadan çıkan vatandaşın her türlü terslenme, ve hatta saldırısında dahi sadece gerektiği kadar müdahale ile etkisiz hale getirmek zorundadır. Dayak atarak değil. Vatandaşa efendice ve nazikçe hitap etmek zorundadır ve vatandaşın bir suçu varsa veya haklı bir uygulamaya itaat etmiyorsa gereken, dayaksız, küfürsüz yapılır, karakola götürülür, kanun ne diyorsa yapılarak, zabtı tutulur ve adalete teslim edilir.
Ama eline fırsat geçtiğinde kendini ispat etmek istercesine öldüresiye adam dövmek bizim şovenist, hoyrat, erkeklik gösterimiz olsa gerek. Askerde de aynı şey vardır. Eğitim çavuşlarının palaskayla asker dövmeleri çok meşhurdu bir zamanlar. Değişti mi bilmiyorum ama sanmam. Neden değişsin, insanımız değişmedi ki. Evlerdeki aile içi şiddeti de devamlı okuyoruz ve biliyoruz. Çocuklara ve kadınlara güç gösterisi. Erkek adam döver
O zaman daha bir erkek olunuyor her halde.
Bu yazımın konusu esas olarak bireylerin fiziksel şiddet göstermeleri değildi aslında. Okuduğum bir takım yazılardaki şiddet ve celallenmelere değinmekti. Öyle de devam edeceğim aşağıda. Ama bu yazımın girizgahındaki dayak fasılları da aslında bence aynı sebebe dayanan dayılanmaya, saldırıya, kendini daha bir erkek hissetmeye dayanan ve aynı hissiyatla yazılarla birilerini döven ve birbirini de gaza getirmeye dayanan yazılar.
Bilmiyorum belki bazı okuyucularım çok insafsızca buldu bu değerlendirmemi. Anlatacağım neden böyle düşündüğümü. Ama müsaade ederseniz isim ve yazıların yer aldığı sitelerin de adını vermeden. Anlayan anlasın.
Gördüğüm o ki, bizim yabantv.comda da, diğer bazı sitelerde de yazı yazan ve bu yazılara yorum yapmaya kendini amade kılanların bir kısmı yazılarda konu edilen, hedef olan veya suçlanan birisi varsa, o kişi veya kişilere çalakalem saldırıya geçiyor. Çoğu da konu hakkında da en ufak bir bilgiye dahi sahip olmadan. Çok meraklıyızdır ya bilgi sahibi olmadan fikir serdetmeye. Bir yorum yazılmaya görsün, bu da öyle bir provokasyon oluyor ki diğerlerine, ver yansın. Aynı polislerin adam dövmesi gibi.
MAK sonrası yapılan yorumlara bakıyorum hep tenkit. Nasıl olmasın. Ama kimi tenkit, ya özel avlakçıyı, ya üniversiteden davet edilen temsilciyi tenkit. Beklentileri avcının yanında olması gereken ama olmayanları. Kullanılan tabir ve suçlamaları burada tekrar etmenin anlamı yok. Ben de bu tenkit edilenlerle konuştum, düşüncelerini dinledim. Yıllardan beri pek çok kereler de Ankarada bakanlıktaki bu taslakları hazırlayan muhterem beylerle konuşuyorum. Çıkan sonuçlar hep aynı. Avcılığa bakışları değişmedikçe bu MAK sonuçlarının da değişeceğini pek sanmıyorum. Ne yapalım o zaman yazılarımızla yerden yere vurarak mı adam dövelim? Yoksa, bıkmadan usanmadan mantık ve bilime dayanan dünya örnekleri ile bu değişmez beyinleri yıllardan beri benim de yaptığım gibi bombardımana mı tutalım.
Neyse ben kendi yolumu biliyorum. Tabii isteyen de istediği gibi yazar. Buna benim karışmak haddim değil. Yalnız çok yılını hem yazı yazmaya hem bu avcılığın kalkındırılması ve çağdaşlaştırılması konusunda çalışmaya vermiş bir kişi olarak, ancak fikir, güç ve iş birliği ile bir şeyler yapılabileceğini düşünüyorum. 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu MAK sayısına 9 avcı üye ve 12 diğer üyeleri koyduğuna göre, kanunun bu maddesi değişmeden ancak bu kafaları değiştirip bizim haklılığımız yönünde çalıştırabilirsek, neticede de bir şeyler değiştirilebilir.
Ya kafaların içi değişecek, ya kanunun MAK maddesi. İdeali ikisinin de değişmesi. Lafı bırakıp işe soyunun beyler.
Laf demişken, bir de lafın gaza getirici hamasi nutuklar faslı var. Bir arkadaşımın bana gönderdiği bir av sitesinde KIF-Köpek Irkları ve Köpek Bilimleri Federasyonunu topa tutan bir dizi yazı ve yorumu okudum. Aynen bu yazımın başlığı gibi bir şiddet ve bir celallenme silsilesi yazılar. KIFin bütün kaide ve uygulamalarının bağlı olduğu FCI-Uluslararası Köpek Bilimleri Federasyonunun uyulması zorunlu olan kaideleri olduğunu bilmeden bu saldırılar yapılıyor her halde. İşlerine gelmeyen her şeye çok da ağır suçlayıcı kelimelerle karşı gelmeler. KIFde yanlışlar olamaz mı? Tabii olabilir. Yeni kuruluş hataları da olabilir. Ama öyle bilgisizliğe ve sırf aşağılamak için olan saldırılar var ki. KIFin hakemlerinin köpekten ne anladığı gibi. Her halde hakem olabilmek için kaç adet Irk Standartları yarışmasında, ring görevi, masa yazıcı yardımcılığı, masa sekreterliği ve hakem yazıcılığı yapıldığı ve arkasından da yabancı hakemlerin yaptığı uzun ve çok detaylı yalnız kendi seçmiş olduğu ırklarla ilgili bir sözlü imtihanı geçebilmesi durumunda o ırkların ırk standardı hakemi olunabildiğini her halde hiç bilmiyorlar. Benim sözlü imtihanım üç saat sürmüştü. Av köpekleri Mera yarışma hakemliği veya diğer iş köpeklerinin iş yarışmaları hakemliği ise, o ırk standardı hakemliğini kazanmış bir kişinin, mera veya iş yarış ve imtihanlarında sahada yardımcı görevleri yaptıktan sonra, kendisinin yetiştirdiği bir köpeğini iş yarışma veya imtihanına sokup köpeğin geçmesi şartı ile ancak bu konunun hakemi olunabilmektedir. FCInin de KIFin de kaidesi bu. Her halde bizim KIF hakemleri biraz olsun köpekten anlıyorlardır. KIF bağlantılı olmayan bir kuruluşun yarışma veya imtihanına uluslararası FCI hakemlerinin katılması yasak olduğu gibi, FCIdan yarışmasına hakemlik yapacakları kurumu soruşturmaları ve izin almaları da zorunludur. Gideceği ülkedeki FCI üyesi kurumun da yani Türkiyede bizim KIFin izinsiz katılan hakemleri FCIa bildirmesi görevidir.
Şimdi bu tenkit yarışındakilere soruyorum, KIF dışı yapılan av köpeği mera yarışmalarında hakemlik yapan Türk avcılarımızın hangisi bütün bu tecrübe ve imtihanlardan geçmiştir? Yani hangisi resmi hakemdir? Bu mera hakemliği öğrenilemeyecek bir şey tabii ki değildir de, kendileri bu bilgileri nereden edinmişlerdir? Ve de, KIF hakemlikleri FCIa bildirilmekte ve onların da onayı ile resmileşmekteyken, neden illa KIFa karşı bir duruş sergilemekte ısrar edip, KIFin resmi hakemlik kurslarına katılmaz, gerekli görevleri de tamamladıktan sonra imtihan vererek resmi hakem olmazlar da, bugünkü yeni tabiriyle çakma hakemlik yaparlar. Böylece hem de kendilerini ispat etmiş olurlar
Tabii illa KIF dışı faaliyete bu kadar meraklıysalar, o zaman FCIa yazı yazıp üyelik istemeler, onların yurtdışı hakemlerini çağırmalar, bu KIF karşıtı debelenmeler niye. KIFin onlarla bir derdi yok ki.
Benim de avcılık sistemi üzerine yazılarımı doğru dürüst anlamadan, Türkiyede avcılık paralı olsun istiyor diye neredeyse vatan haini ilan ediliyorum. Birileri okuduklarını bir anlayabilse
Bu ve benzeri bilgi eksikliğinden kaynaklanan yazılar, yorumlar bir de aşağılayan, küçük gören kelimelerle donanınca ve insanları da devamlı provoke eden, gaza getiren ve yaşa var ol nidaları ile adeta bir şak şakçılık seremonisine dönüşünce altında başka niyetler de aramaya başlıyor benim kafam.
Hele bazıları yazılarında birilerini hedef gösterip onların üzerinden kendilerine prim yapmayı adeta iş edinmiş. Merak ediyorum acaba yaklaşan AYHAK-Av ve Av Yaban Hayatı Konfederasyonu başkanlık seçimleri için bir oy yatırımı için midir bu kendine vazife biçme modeli. Tabii bu da yıllardan beri insanımızın siyasetçilerden öğrendiği bir üslup. Ama gene de insanların canını yakmadan kendi seviyelerini de düşürmeden bu hamasi nutuklar ölçülü atılsa daha iyi iş çıkarırlar düşüncesindeyim.
KAYNAK:
(http://b1112.hizliresim.com/s/6/y442.gif)
http://www.yabantv.com/yazi/585-ne-bu-siddet-bu-celal.aspx (http://www.yabantv.com/yazi/585-ne-bu-siddet-bu-celal.aspx)
.