Gönderen Konu: LEOPAR SANTO'NUN GARİP KARDEŞİ (2.BÖLÜM)  (Okunma sayısı 3186 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Oğuz BABAÇOĞLU

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 477
  • Thanked: 53 times
LEOPAR SANTO'NUN GARİP KARDEŞİ (2.BÖLÜM)
« : 04 Aralık 2012, 20:53:34 »
Garip her avcının rüyasını süsleyecek derecede yakışıklı bir hayvandı ama av görmediği için hiç icraatı yoktu. Köpek sanki asfaltta geziyor, diğer köpekler çatır çatır av yaparken bizimkisi hiç oralı bile olmuyordu.
    Yaptığı iki şey vardı. Birincisi, her erkek köpek gibi yerde dikili çöp görse ayağını kaldırıp üzerine işemek;  ikincisi şapur şupur alet yalamak…:) :) :) Tabi arkadaşlarımızın köpekleri ferma verirken, düşen kuşları aportlarken bizimkisi bu işlerle uğraşınca, bize yine kahırdan ölmek düşüyordu. Zaten köpek güzel av yapsa bedava verirler miydi? Bizimkisi ucuz etin yahnisi misaliydi.
    Karpuz Tarlası Faciası
    1993 yılının eylül ayı. O sırada Suat Abi 66  model Fordu, 78 model  vişne çürüğü Volkswagen Passat ile takas etmişti. Arabanın modeli yüksekti ama elektrik tesisatı çok sorunluydu. Cumartesi Suat Abinin dükkanına gittiğimde arabanın elektrik kablolarını marul demeti gibi açılmış gördüm, ama işin içinden bir türlü çıkamıyorlardı. Araba bir yerlerinden şasi yapıyor,arızanın nereden kaynaklandığını bir türlü bulamıyorlardı. Bu yüzden araba uzun süre bir yerde durursa  aküyü çok çabuk boşaltıyordu.  Suat Abi hem akü boşalmasın , hem de yangın çıkmasın diye bir yerde uzun süre duracaksa kutup başını mutlaka çekiyordu. Neyse arabayı yarım yamalak toparladılar. Elektrikçi dedi ki: “Suat sen bununla böyle idare et, gerisini pazartesiye hallederiz. Oldu olmadı kabloların hepsini yenileriz.Olur biter.” deyip gülümseyerek kaputu kapattı.
Cumartesi günü akşamı av planı yapıyoruz. Oraya mı gitsek buraya mı gitsek diye, en nihayetinde Bulgurca’ da karar kıldık. Hem yakın, hem de bıldırcın, üveyik denk getiririz diye umuyoruz.
    Vardık meramıza ancak hiç de umduğumuz gibi olmadı, gez dolaş ne bıldırcın var ne de üveyik.  Bir ağaç altı gölgeliği bulup akşamı ettik. Sonra akşamüstü asfalt yoldan çıkıp soldaki şose yollardan birine girdik. Yolun sağına ve soluna bostan tarlası ekilmişti. Devasa bir tarlaydı. Yaklaşık 150-200 metre genişlikte 500-600 metre uzunlukta çok büyük bir bostan tarlası. İçinde de kucak büyüklüğünde karpuzlar var. Tarlayı görünce gözümüz parladı. “Mutlaka içinde bıldırcın vardır.” diye düşündük ama nafile; yol kenarında suratsız bir ihtiyarı bostana bekçi dikmişler.60- 70 yaşlarında ,altında yırtık pırtık bir pijama, saç sakal birbirine karışmış, bir de kafasında poşu…  Onun yol kenarındaki ters ters bakışları karşısında selam verip geçtik.
Bostanın bittiği yerde anızlar var. Arabayı müsait bir yere park ettik. Suat Abi çok fazla kalmayacağız diye arabanın kutup başını çekmeye gerek duymadı. Girdik tarlaya, gel gör ki köpeğin bıldırcınla, aramakla alakası yok. Beyoğlu’nda volta atar gibi öylece geziniyor. Elinde tespih eksik itin. Hatta köpeğin geçtiği yerden iki bıldırcının fırlaması sonucu kuşların ikisini de indiriyoruz ama köpeğin buna bir tepki vermemesine de deli oluyoruz. Sinirimden “Ulen pabuç  gibi burnun var. İki bıldırcının yanından geçiyorsun. Hiç mi koku almıyorsun   …venk? Utan utan kardeşin Santo’dan utan…” Köpekler  garip bir ses duyar da kulaklarını dikip kafasını sağ aşağı yatırıp bakarlar ya, işte bana öyle bakıyor. :) :) :)  Gülüyoruz,  sanki ne dediğimi anlamaya çalışıyor…

(Bu yıl yaptığım bıldırcın avlarından biri…)
      Anızları geziyoruz ama bıldırcın olmayınca gözümüz kucak büyüklüğündeki karpuzlarda. Öyle iri karpuzlar var ki adam kafasını çevirse birini götüreceğiz; fakat akbaba gibi gözünü üzerimizden ayırmıyor.
      Bostanın 25-30 metre içine, geniş bir boşluğa tezek yığmışlar. Biz kenardan kenardan dolaşırken o tezek yığınının siperine girince hızla dümeni tarlanın içine kırdık. En büyük iki karpuzu kaptığımız gibi tezeğin siperine girip çöktük. Vurduk bıçağı, çekirdek temizlemek vakit almasın diye iki karpuzun göbeğinden göbeğinden  yiyoruz. Mübarek karpuz, karpuz değil kırmızı şeker. Yedikçe yiyesimiz geliyor.

 Hızlı hızlı yerken bir yandan da kafayı çıkartıp ihtiyarı gözlüyoruz. Yerinden kıpırdamıyor, yemeye devam… Ancak işi çabuk bitirip yığının arkasından çıkmak istiyoruz ki ihtiyarı huylandırmayalım, diye düşünüyoruz. Kısa sürede karnımız paraşüt gibi şişti. Ne var ki orada fazla oyalandığımızı gören ihtiyar, bize doğru yürümeye başladı. Eğile eğile tezek yığınının siperinden çıkmadan tarla kenarına çıktık. Elimizi yıkayıp suyumuzu içtik. Hızla arabaya doğru yürümeye başladık. İhtiyar da çaprazdan çaprazdan yavaş yavaş yanımıza doğru geliyor.
“Neden tarlaya giriyorsunuz?” diye çıkışacağını düşünüyoruz. Böyle tatsız bir durumla karşılaşmamak için adımlarımızı sıklaştırdık, sonunda arabanın yanına vardık.  Köpek, tüfek, yelek seri bir şekilde bagaja… Bindik arabaya, bastık marşa, derinden bir ses: “Tık!” dedi, kaldı. Marş basmıyor, yine akü boşalmış. :( :(
 İtelim dedik , taşlık şose yolda marşı aldıramadık, tek kişiyle olmuyor. İlla ki bir kişi daha lazım. Adam yanımıza vardı. “Selamünaleyküm” “Aleykümselam” “Ne oldu, hayırdır?” dedi ihtiyar. Sırtında da kırmızı bir heybe var. “Akü bitti.” dedik. “Amca, bir el atıver de çalıştırıverelim.” dedik.  Aksi sert bir ihtiyar. Tersler gibi “Olmaz!” dedi. “Oturun bakam şöyle, bir karpuz yiyin; ondan sonra gidersiniz!” …  “Yok biz geç kaldık, gidelim.” dedik.
  Adam köpek seven bir tip değil. “Hoşt moşt!” dedi bizimkine ve kaşla göz arasında o kucak kadar karpuzlardan birini alıp ikiye böldü. “Otursanıza yahu!” diye buyur etti. Az önce tıka basa karpuz yenip tekrar çilingir sofrasına dükkan açılır mı? “Abi!” dedik. “Biz karpuzu pek sevmeyiz zaten.” Ancak ihtiyar kararlı “Karpuz sevilmez mi yahu! Şeker bunlar şeker… Buyrun doya doya yiyin işte!” İstemeye istemeye oturduk. Nazlı nazlı başladık karpuz yemeye. Ardından daldık koyu bir muhabbete.
Kırmızı heybesini arka tarafındaki bir karığın üstüne koyan ihtiyar, bize eskilerden anlatıyor da anlatıyor... Köpeğimiz Garip de her zaman yaptığı gibi yan gelmiş şapur şupur orasını burasını yalıyor. Ansızın yerinden kalktı, başladı adamın heybesine işemeye. Adam bizimle konuşurken arkasında Garip heybeyi bir güzel ıslatıyordu. Bir yandan bir şey çaktırmamaya çalışıyoruz, bir yandan da  güleceğiz ama gülemiyoruz. Adama bir şey de diyemiyoruz. Derken Garip işini bitirdikten sonra ayaklarını yere sürterek adamı toz duman içinde bıraktı. Adam da bastı küfrü… Biz gülemediğimiz için iyice kasıldık… :) :) :)

      Yarım karpuzu yarım saatte bitirdikten sonra zaten şiş olan karnımız iyice gerildi. Gebe çakallara döndük. Sonunda Suat Abi dedi ki “Abi kusura bakma bizim gitmemiz lazım. Hoca daha Balıkesir’e gidecek, bize müsaade… Allah rızası için bizim arabaya bir el at da bir an önce gidelim.” Neyse ittir kaktır arabayı çalıştırdık. Adam iki tane karpuzu arabanın arka koltuğuna koydu. “Allah ısmarladık!”  diyerek oradan ayrıldık, yola koyulduk; ama gülmekten kırılıyoruz. Hele köpeğin adamın heybesine işerken yüzündeki hazzın verdiği görüntü, gözümüzün önünden hiç gitmiyor.
Suat Abi’ye “Abi, köpeği bilmem ama benim durumum da çok kötü. Müsait bir yerde sağa çek. İşemezsem çatlayacam.” dedim. “Vallahi Hoca hiç sorma ben de çok kötü durumdayım.” demez mi? Arabadan indik Hani Kemal Sunal’ın meşhur bir işeme ve rahatlama sahnesi vardır ya, ikimiz de aynı durumdayız. “Oh be dünya varmış!” dedik.
Merak eden izlesin,buyrun… :) :) :)

Dönüş yolu, pazar günü akşamı zaten çok kalabalık olur. Bir de kaza olmuş, trafik iyice tıkandı mı… Araba durdukça biz çiş molası veriyoruz… :) :) :)
Güç bela eve ulaştık. Eşyaları ve karpuzun birini eve çıkardık, Balıkesir’e gideceğim. Bavulumu hazırlayıp bir an önce yola çıkmak istiyorum. Annem ne dese beğenirsiniz: “Oğlum,  o kadar karpuz getirmişsiniz. Dur keseyim de yemeden gitme.” “Olmaaaaaaz, istemeeeeem!”… :) :) :)
     
    Balıkesir’den İzmir’e gelmeden önce cuma günü mutlaka Suat Abi’yi arardım. O hafta ava gidilecek mi gidilmeyecek mi diye sorardım. Kasım ayının ilk haftalarında açtığım telefonda Suat Abi’nin sesi değişmişti, çok heyecanlıydı: “Hoca, köpeğin fermasında bir bıldırcın vurdum. O lakait köpek gitti, köpek oldu fırtına…” deyince keyfim yerine geldi. Acilen yurda dönüp bavulu çarçabuk hazır ettim.
Yıllardır özlemini çektiğimiz o fermalı  avlar, başlamak üzereydi…
Devam edecek…

« Son Düzenleme: 04 Aralık 2012, 20:58:54 Gönderen: Oğuz BABAÇOĞLU »
 
The following users thanked this post: Uğur KOÇ 72

Çevrimdışı Zafer YOLDAŞ

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 336
  • Thanked: 1 times
Ynt: LEOPAR SANTO'NUN GARİP KARDEŞİ (2.BÖLÜM)
« Yanıtla #1 : 05 Aralık 2012, 11:07:54 »
hocam paylaşım için teşekkürler....
A Rh+ Zafer YOLDAŞ 
SARIGÖL/MANİSA
 

Çevrimdışı Oğuz BABAÇOĞLU

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 477
  • Thanked: 53 times
Ynt: LEOPAR SANTO'NUN GARİP KARDEŞİ (2.BÖLÜM)
« Yanıtla #2 : 05 Aralık 2012, 20:19:50 »
hocam paylaşım için teşekkürler....
Sağolasın zafer kardeş...
 

Çevrimdışı Güven SARI

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 882
  • Thanked: 18 times
Ynt: LEOPAR SANTO'NUN GARİP KARDEŞİ (2.BÖLÜM)
« Yanıtla #3 : 05 Aralık 2012, 21:58:49 »
Sevgili meslektaşım her zamanki gibi yaşadıklarını muhteşem kaleme almışsın tebrikler.Sanki okuyanın kendisi de sizinle birlikteymiş hissi veriyor anlatımınız.Bazı arkadaşların 'Hocam sen kitap yaz' önerisini bence yabana atma.Bu yazdığın hikayeleri,anıları vs bir toparla.Zevkle okunacağı kanaatindeyim.Tekrar teşekkürler,devamını merakla ve sabırsızlıkla bekliyorum.
Güven SARI
1967 Ordu Fatsa 0 532 455 28 03
 

Çevrimdışı Mustafa UYARLAR

  • *
  • İleti: 111
Ynt: LEOPAR SANTO'NUN GARİP KARDEŞİ (2.BÖLÜM)
« Yanıtla #4 : 06 Aralık 2012, 20:04:58 »
oguz bey dillerinize saglik devamini kesinlikle bekliyorum yine ellerinize saglik
Mustafa UYARLAR
1984 ADANA HOLLANDA
 

Çevrimdışı Tuncay KANDEMiR

  • Tuncay Kandemir
  • Hocamız
  • *******
  • İleti: 4269
  • Thanked: 846 times
    • Avcı Sayfası avlak
Ynt: LEOPAR SANTO'NUN GARİP KARDEŞİ (2.BÖLÜM)
« Yanıtla #5 : 06 Aralık 2012, 22:04:52 »
Sevgili meslektaşım her zamanki gibi yaşadıklarını muhteşem kaleme almışsın tebrikler.Sanki okuyanın kendisi de sizinle birlikteymiş hissi veriyor anlatımınız.Bazı arkadaşların 'Hocam sen kitap yaz' önerisini bence yabana atma.Bu yazdığın hikayeleri,anıları vs bir toparla.Zevkle okunacağı kanaatindeyim.Tekrar teşekkürler,devamını merakla ve sabırsızlıkla bekliyorum.
Tuncay KANDEMİR 1971
Samsun Ankara
 

Çevrimdışı İsa TORUN

  • *
  • İleti: 167
  • Thanked: 1 times
Ynt: LEOPAR SANTO'NUN GARİP KARDEŞİ (2.BÖLÜM)
« Yanıtla #6 : 20 Mart 2013, 10:20:02 »
Eline sağlık hocam...
1984-Afyonkarahisar/Eskişehir
AB rh (-)

windows 7 screen shot